08 Mart 2015 Pazar 23:42
Kürt Meselesine İslami Çözüm Çalıştayının 1. Günü

Kürdistan ve Kürt Meselesine İslami Çözüm Çalıştayı adı altında 400 STK’nın destek verdiği ve Kürt Meselesinin çözümünün temelinde İslamın esas alınması gerektiği esasına dikkat çekilen çalıştay saat 10.00’da Diyarbakır’da başladı.
Açılış konuşmalarının Kürtçesinin Mahmut Kılıç, Türkçesinin ise Ersin Eryılmaz tarafından yapıldığı Kürdistan ve Kürt Meselesine İslami Çözüm Çalıştayı ilkin program akışı okunarak ve Kur’an-ı Kerim Tilaveti ile başladı.

Al-i İmran Suresi 110,  Maide Suresi 2 ve Şura suresi 38’inci ayetlerinin okunarak başlandığı açılış konuşmasında tarihin tekerrür etmemesi için tarihte yaşanan olayların iyi anlaşılmasına ve yaşananlardan ibret alınmasına bağlı olduğu belirtildi.

İnsanlık tarihi boyunca, vahyin kılavuzluğunda nebilerin ve onların mirasçılarının beşeriyeti doğru yola sevk ettiği ve hevalarını kılavuz edinenler ise her seferinde insanlığı yoldan saptırdığına vurgu yapılan açılış konuşmasında, insanlığın düşmanı ve saptırıcıları olan bu sınıf insanların, vahyi ve resulleri kendilerine rehber edinenleri, kendi egemenliklerine ve varlıklarına ciddi bir tehdit olarak gördüğü ifade edilerek, bu sınıf insanların kendileri için tehlike olarak gördükleri bu Müslümanları bertaraf etmek için ittifak halinde acımasızca saldırdıkları ifade edildi.

Açılış konuşması şöyle devam etti:

“İslam Coğrafyasının emperyalist paylaşım kavgalarının en kanlı sahnelerine tanık olduğu zamanımızda, bu coğrafyanın insanları olarak yeni bir dayanışma ruhuna ve işbirliği zeminine her zamankinden daha fazla muhtacız. Savaş emperyalistlerin çıkar savaşı… Fakat dökülen hep bizim kanımız, tarumar edilen, iliğine kadar sömürülen bizim topraklarımızdır. Bu nedenle İslam ümmetinin Anadolu coğrafyasında yaşayan evlatları olarak bizler, çatışmayı değil, uzlaşmayı; kültürel, düşünsel ve etnik ayrışmayı değil ortak iyide buluşmayı; sorun dilini değil, çözüm dilini beslemeyi; bireysel/grupsal hesaplar yapmayı değil, ortak aklı harekete geçirmeyi esas alan bir yaklaşımla yeni varoluş şekilleri bulmak ve yeni dostluklar kurmak vaktinin geldiğine, bunun hepimizin insani ve İslami sorumluluğu olduğuna inanıyoruz.”

Müslüman olarak asıl amaç bir araya gelmek ortak zeminlerde buluşmaktır”

Kürdistan coğrafyasının kadim bir coğrafya olduğu ve tarih, gelenek, inanç, kültür ve düşüncesinde iyilik, güzellik, doğruluk, adalet ve özgürlük potansiyeli bulunduğu belirtilen açıklamada, Müslüman olarak asıl amacın bir araya gelmek, ortak zeminlerde buluşmak olduğu belirtildi.

Açıklamada devamla,  “Öteki” için fedakârlığın olmadığı bir yerde erdemden bahsedilemeyeceği ve hepimiz özgür değilsek hiç kimsenin özgür olamayacağı düşüncesiyle, kişi ve olaylardan çok olgular üzerine yoğunlaşan bir yaklaşımla meselelerimizi tüm açıklığıyla ve derinliğine konuşmak istiyoruz. Zira sorunlarımız ancak konuşularak, tartışılarak, müzakere edilerek çözülebilir. Çatışmamızdan nemalanan emperyalizme inat, bizler bu “zoru” başaracağız. Ve bugün “anın vacibinin”, etrafı bir ateş çemberiyle çevrili coğrafyamızda kanın kıyısında çözümlenmeye çalışılan “Kürt meselesi ve çözüm sürecini” konuşmak olduğunu düşünüyoruz.” ifadeleri kullanıldı.

Kemalist zihniyetin Bir ulus yaratma (!)  iddiasıyla Anadolu topraklarında kanlı bir toplum mühendisliği icra ettiği ifade edilen açıklamada, Kemalist kadroların topluma dayattığı seküler-ulusçu programların meydana getirdiği travmaların acı tezahürlerinden biri olarak bu gün Kürt meselesinin halen devam ettiği ifade edildi.

“Bu fırsatın heba edilmemesi gerekir”

Yıllardır süren bu dayatma ve zulümlerin adalet, ahlak ve vicdana aykırı bir tutum olduğu belirtilen açıklama şöyle devam etti:

“Sonuçta bir taraftan ontolojik gerçekliklerin güç kullanarak ortadan kaldırılamayacağının anlaşılması, diğer taraftan ise Kürdüyle, Türküyle, Arabıyla, Lazıyla Anadolu halklarının, İslam ortak paydasında, birlikte yaşama iradesinin kırılamayacağının ortaya çıkması çözüm sürecinin başlatılmasını zorunlu kılmıştır. Bu yönüyle Ocak 2012’de başlatılan çözüm süreci, insanımız ve ülkemiz için bir umut ve bir fırsat olarak ortaya çıkmıştır. Bu fırsatın heba edilmemesi, Kürt halkının gasp edilmiş haklarının iadesi ve halkların sulh içerisinde birlikte yaşayabilmesi için, sürecin yanlışlarının tespiti ve eksikliklerinin giderilmesi yoluyla sürdürülmesi gerekir. İşte bu çalıştay, ülkemizin Kürdistan Bölgesinde faaliyet yürüten ve kalıcı bir barışın temelinde mutlaka “İslam kardeşliği” harcının yer alması gerektiğine inanan sivil toplum kuruluşlarının öncülüğünde, barışa ve huzura olumlu katkı sunmak amacıyla attığı bir adımdır.”

“Üzerimize düşen adımları atmaya devam edeceğiz”

İslami camialar olarak amaçlarının, Kürt meselesinin, silahların gölgesinden ve ideolojik çıkar hesaplarının etkisinden uzakta, hak-adalet-özgürlük ilkeleri çerçevesinde bir çözüme ulaştırılması olduğu belirtilen açıklamada, meselenin asıl muhatabının Müslüman Kürt halkı olduğu belirtildi.

Açıklamada devamla, “Vicdanının sesini özgürce ifade edebileceği bir vasatta ele alınabilmesini sağlayabilmek için istişare zemininde ve ortak aklın istikametinde üzerimize düşen adımları atmaya devam edeceğiz. Hangi düşünce ya da dünya görüşüne sahip olursa olsun, vicdan sahibi insanların samimi niyetlerle işbirliği yapması önümüzdeki süreci bir muhasebe ve inşa sürecine dönüştürecektir. Bölgemizin ve ülkemizin farklı renkleri ve sesleri olarak bir araya gelmenin, yaşadığımız coğrafyanın adalet, özgürlük, ahlak ve onur arayışına önemli katkılar sağlayacağını düşünüyor ve bu inanca katılan herkesi hakkın ve adaletin ikamesine katkı vermeye davet ediyoruz. “ denilerek bu meselenin çözümü için sorumluluk sahibi olan herkese destek çağrısı yapıldı

'Ne Mutlu Türküm' diyenler ümmeti böldüler

Açılış konuşması yapıldıktan sonra başlayan “Kürt Meselesine İslami Çözüm” çalıştayı panel bölümü MEMUR SEN Diyarbakır İl Başkanı Yunus Memiş’in Moderatörlüğünde yapıldı

 “Geçmişten Günümüze Kürt Meselesi ve Çözüm Süreci “ başlığı altında yapılan Panelde, “Tarihsel süreç içerisine Kürt Meselesi” başlığı altında bir sunum yapan Prof. Dr. Ahmet Ağırakça, Kürtlerin İslam’a olan saygı ve bağımlılığından bahsederek, tarih boyunca İslami değerlerin günümüze yetişmesi için Kürtler içerisinden çok büyük alimlerin yetiştiğini ve bu alimlerin tarihe yön verdiğini belirtti.

“Kürtler İslam dinine girdikten sonra ümmetin en büyük parçalarından biri haline geldi”

Kürtlerin kendilerini hiçbir zaman islamın dışında görmediğine vurgu yapan Prof. Ağırakça, Kürtlerin İslam dinine girdikten sonra ümmetin en büyük parçalarından biri haline geldiğini ve hiçbir zaman İslam toplumu ile bir sorun yaşamadığını belirterek Kürtlerin haçlı seferlerinde gösterdiği başarıya dikkat çekti.

Prof. Ağırakça, “Kürtler, Selahaddin Eyyubi komutasında Kudüs’ü kurtarmak üzere İslam ordularına katılmış ve İslam ümmetinin bu topraklar üzerinde hizmet eden bir parçası haline gelmiş, bunun içinde hiçbir zaman geri durmamıştır. Sadece haçlılara karşı değil, Moğollara karşı da Kürtler, verilen mücadelede üzerlerine düşeni yapmış ve geri durmamışlardır. Aynı durumu Çanakkale ve Kurtuluş savaşında da görebiliriz” ifadelerini kullandı.

“Türkiye Türklerindir ve Ne mutlu türküm diyene” diyenler bu ümmeti böldüler”

Türkiye de irili ufaklı 25 etnik grubun olduğunu ve gruplar arasında Kürtlerin azımsanamayacak bir konumda olduğunu belirten Ağırakça, bu topraklarda emperyalistlere karşı verilen mücadeleden sonra kurulan yeni devlette etkinliği elinde tutan Kemalist rejimin “Türkiye Türklerindir” ya da “Biz bir ulus yarattık” sözleri ile adeta ümmeti böldüğünü söyledi.

Ağırakça, sözlerine devamla, “Bölgedeki Kürtler ve Araplar ise hiçbir zaman kendi topraklarında, Türklerin yaptığı bir ayrıma gitmemiş hatta aralarına kendilerinin bulunduğu bölgeyi isimlendirirken bile bir devlet ismi anmaktan ziyade sınırları kast ederek hat altı ve ya hat üstü tabirini kullanmışlardır. Ancak burada “Bir milletten ulus çıkardık diyenler”,”Türkiye Türklerindir” veya  Ne mutlu türküm diyene” diyenler bu ümmeti böldüler. Fakat şunu iyi bilmeliler ki bu topraklarda bu kadar girift olmuş olan bu milleti bir birinden ayıramazlar.” şeklinde konuştu.

“Bu toplantı tarihte anılacak ve bir tarih yazacaktır.”

Yaşanan bu haksızlıklar sonucu toplumda oluşan sorunların çözümü için tek adresin İslam olduğunu ve sorunun aşılması için bu topraklarda yaşayan gerek Kürt, gerekse de türk veya Arapların İslam potası içerisinde erimesi gerektiğini belirten Ağırakça son olarak şöyle konuştu:

“Çözüm olarak şunu diyebiliriz: Eğer biz insanların insani haklarını verirsek, anadil haklarını verirsek, diğer insani gasp edilmiş haklarını verirsek birçok sorunun çözülmüş olacağını göreceğiz. Ve inşallah bu olacaktır da. Bunun yanında Tevhid inancına sahip çıkan bir Kürt ve Türk neslinin oluşması gerekir. Ev elhamdulillah böyle bir kitle de geliyor. Kürtlerle, Türklerle, Arapları, Çerkezleri bir potada eritmemiz ancak İslam’la olacaktır ve inşallah bu toplantı buna vesile olacak, tarihte anılacak ve bir tarih yazacaktır.” ifadelerini kullandı.

'Hizbullah’a Kürt Haması denilerek hedef gösterildi'

Açılış konuşması yapıldıktan sonra başlayan ‘Kürt Meselesine İslami Çözüm’ çalıştayı panel bölümü MEMUR SEN Diyarbakır İl Başkanı Yunus Memiş’in Moderatörlüğünde yapıldı.

 ‘Geçmişten Günümüze Kürt Meselesi ve Çözüm Süreci’ başlığı altında yapılan Panelde, bir sunum yapan Araştırmacı Yazar Abdulkadir Turan, ‘Çözüm sürecinin Hedefi, tarafları ve muhataplık Meselesi’ konulu bir sunum yaptı.

Eğitimci yazar Abdulkadir Turan Kürt sorununa çözüm bulma yönünde on yılı aşan girişimler olduğunu ve 2009’da Ak parti hükümetinin “Demokratik Açılım Projesi”nin somut bir görünürlük kazandığını belirterek,  hükümet tarafından atılan bu adımın küçümsenmeyecek önemli bir adım olduğunu sözlerine ekledi.

“10 binlerce insan hayatını kaybetti”

O günden bu yana devletin ilgili olduğu bütün projelerin olumsuz bir yaklaşımla ve hakları arttırma yerine azaltmaya yönelik olduğunu dile getiren Turan, “Ancak bu sefer, pratikte güvenlik kaygıları öne çıksa da teoride haklara odaklanma ve bu doğrultuda hak alanını genişletme niyetinin açık bir dille ortaya konulduğu görülüyor. Otuz yılı aşkın bir süredir şiddet ortamı vardır. Yaşanan şiddet sürecinde onbinlerce kişinin öldü, milyonlarca insan da göç etmek zorunda kaldı. Çözüm projesinin bunca felakete yol açan bir çatışma sürecini bitirme ihtimali bile önemlidir, ciddiye alınmak durumundadır.” Dedi.

“İslami kesimlerle görüşmeler yapılmadı”

Başlatılan sürecin takdire şayan bir süreç olduğunu ancak dilendiği şekilde ilerlemediğini belirten Turan bunun nedenlerini şöyle anlattı: “Çözüm sürecinin bir tarafında hükümet var. Diğer tarafında ise olan var ve olması gerekenler var. Bugüne kadarki süreçte Hükümetin muhatap olarak aldığı PKK’dir. Hükümet, PKK dışında bir arayış içine girdiğinde dönemin konuyla ilgili bakanı Beşir Atalay gülünç girişimlerde bulunmuş, Mermerciler Odası gibi aslında yarı kamu kuruluşu konumundaki derneklerin temsilcileri ile görüşmeyi yeterli bulmuş, konuyu yörenin İslami Kesimleri ile konuşmayı programına almamıştır.” sözlerini kullandı.

“Devlet dindar muhattab konusunda ikna olmuş değil”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül, Bülent Arınç ve Ahmet Davutoğlu’nun çözümden yana olduğunda şüphe olmadığını ifade eden Turan, “Bu gerçekle birlikte, devletten gelen isimler de hükümette görev aldı ve bir bölümü hala görev almaya devam ediyor. Devlet, Türkiye genelinde dindarları muhatap olarak görme konusunda belgi bugün bile ikna olmuş değil. Bu konuda köklü bir inat vardır. Nitekim İslami köklerden gelen siyasetçiler yıllar boyunca ancak ‘milli’ ve sonra ‘muhafazakâr demokrat’ nitelemesiyle devletle muhatap olabildiler. Devlet, onları öz kimlikleri altında değil, bu ikinci kimlikleri kabul etti.” sözlerini kullandı.

“Solcularla görüşülmekten keyif alınıyor”

Devletin içinden gelen siyasetçilerin siyasi bir meselede İslami kesimleri muhatap alma konusunda ciddi bir psikolojik engellerinin olduğunu aktaran Turan, “Bu isimler, sol kimlik devlette geçmişten bu yana kabul göründüğünden solcularla görüşmekten keyif alırken İslami kesimlerle görüşmekten bir rahatsızlık duyar ve belki de hala kendisini geleneksel devletin memuru zannederek acaba bu “Benim sicilime işlenir mi?” endişesi taşır. Değerlendirme yaparken gözlemlerine, vicdanlarına değil, devletin eski üretim belgelerine bakar. Onların tutumlarının bugüne kadar süreçte etkili olduğu söylenebilir. Ancak, asıl problem dışarıyla ilgilidir. Bunu da hükümetten bağımsız düşünmek yerine hükümetle dolaylı ilişkilendirmek daha doğrudur.” Şeklinde konuştu.

“İslami  kesimlere ‘kök söktürme’ operasyonu yapıldı”

Uluslar arası güçlerin çözüm sürecine yaklaşımına değinen Turan, “1998’de Beyaz Saray danışmanlarından Henri J. Barkey ve Graham E. Fuller’in “Türkiye’nin Kürt Sorunu” adlı bir rapor hazırladılar. Bu raporda, İslam dünyasının diğer kesimlerinde olduğu gibi PKK gibi sol yapıların halkın temsilcisi konumuna getirilmek isteniliyor. Bu rapordan kısa süre sonra ise Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye teslim edildi ve PKK’nin siyasi  partisi HADEP yerel seçimlerde bölgedeki bir çok belediyeyi ele geçirdi. Bu dönemde ayrıca İslami kesime yönelik silahlı-silahsız farkı gözetilmeden bir “kök söktürme” operasyonu yürütüldü.” Şeklinde konuştu.

“Hizbullah’a Kürt Haması denilerek Yahudilere hedef gösterildi”

Amerikan Utah Üniversitesi’nde doktara tezini hazırlayan Emre Uslu’nun tezinin başlığının “Türkiye’de Kürt Siyasi Kimliğinin Dönüşümü” olduğunu belirten Turan, “Tezin bir bölümü Hizbullah’a ayrılmıştı. Kürtlerin karakteri İslamlaşmaya yatkındır. Hizbullah’ın PKK’nin alanını ele geçirebileceğine dikkat çekilen tezin, Kürt milliyetçiliğinin, laik Filistin milliyetçiliğinin yerini ‘Hamas’laşmaya terk etmesi gibi bir sürece maruz kalabileceği cümlesi ile bitiyor. Kürt Hamas’ı demenin Yahudilerin dikkatini bölgenin üzerine çekmektir. ‘Devlet, tarihsel süreci gereği Kürtlükle İslam’ın bir araya gelmesini bölgenin tamamen kaybedilmesi ya da İslamcı akımın Türkiye’nin tamamı üzerindeki etkisinin arttırılması ile bir tutuyor, bunu sadece bölge için değil, tüm Türkiye için de tehlikeli buluyordu. Ayrıca Kürt Hamas’ı demek; dış güçlerin PKK’nin lehine devleti rahatsız edecek kadar bölgeye müdahil olması anlamına geliyordu. Devlet bunu asla istemezdi.” dedi.

Hükümetin, farklı sebeplerle İslami kesimleri bu sürece bulaştırmamayı düşünebileceğini ifade eden Turan, son olarak şunları söyledi:

Bu siyaset, uluslar arası güçlerin İslam dünyasında ulusal solu iktidar yapma girişimlerinin bir geç örneği olarak PKK ulusal solunu Kürtlerin tek temsilcisi, daha doğrusu Kürtleri uluslar arası güçler denetiminde tutacak yapılanma olarak görme niyetiyle ister istemez örtüşmektedir. Bu siyaset, PKK’nin tek parti zihinsel ve pratik yapısına uyum arz ediyor.

Bu  iki unsur bir araya geldiğinde süreç boyunca takip edilen muhataplık siyaseti, Kürt sorununun çözümünü uluslar arası güçlerle PKK arasında bir alışveriş alanına dönüştürüyor. Bu Kürt halkının yararına olmadığı gibi Hükümetin de yararına değildir. Çözümdeki tıkanmanın ana sebeplerinden biri bu muhataplık siyasetidir. Sürecin önünün açılması, halkın taleplerini yansıtacak yeni bir muhatap siyasetidir.” (Fikret Özkan, Hamza Adıyaman, Ali Fidancı-İLKHA)





Son Güncelleme: 08.03.2015 23:42
Yorumlar
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.