09 Mart 2014 Pazar 01:32
AKTİF EĞİTİMCİLER SENDİKASINDAN BASIN AÇIKLAMASI

Milletimizin tüm bireyleriyle paydaşı olduğu Milli Eğitim Bakanlığı, eğitimi milli bir mesele olarak

ele alıp değerlendirmesi gerekirken son yıllarda siyaset kurumlarının varlığını ispat ve güç gösterisi

için kullandığı yap-boz tahtası haline gelmiştir. Bakanlık, dershaneleri halka rağmen “dönüştürme”

kılıfıyla “kapatmaya” çalışması, fişleme iddiaları, tasfiye ve kıyımlar, tayin ve terfilerin “liyakat” 

yerine siyasi, sendikal vb. referanslar ön planda tutularak yapılması, milletin kabulü olmadan

“ben yaptım oldu” mantığıyla bir gecede gizlice yapılan köklü sistem değişiklikleri gibi sağlıksız

uygulamalarıyla tartışılır hale gelmiştir.

 

 

Bakanlar kurulunun imzalaması sonrası TBMM’ye sevk edilen ve kamuoyunun “dershaneler

kanun tasarısı” olarak bildiği torba kanun, gündemde sadece “dershanelerin zorla dönüştürülmesi

/ kapatılması” ile ilgili düzenlemelerle yer alsa da aslında içinde en az dershaneler konusundaki

dayatma kadar keyfiliğe açık, demokrasinin gereklerine aykırı ve milletin talep ve beklentilerini hiçe

sayan pek çok değişikliği de beraberinde getirmektedir.

 

 

ADAY ÖĞRETMENLERİN GELECEĞİ KEYFİ UYGULAMALARA EMANET

 

En az dört yıllık fakülteyi bitirdikten sonra KPSS’yi kazanarak atanan öğretmen adaylarının, 

kriterleri net olarak çizilememiş performans değerlendirmesine tabi tutulacak olmaları, ardından -

objektif olmadığı gerekçesi ile- öğrencilere dahi artık uygulanmayan sözlü sınava alınacak olmaları 

bürokratik kademelerde yüzlerce eğitimcinin maruz kaldığı tasfiye ve kıyımlara on binlercesinin daha 

ekleneceğinin işaretidir.

 

 

Adaylığının birinci yılında başarısız olan öğretmenlerin ikinci yıl bir başka ilde görevlendirilmesi 

uygulamasının bir cezaya dönüşecek olması, göreve yeni başlayan öğretmenlere baskı yapılmasına ve 

mesleki heyecanlarının yok olmasına neden olacaktır.

Göreve yeni başlayan öğretmenlere uygulanan adaylık eğitimlerinin niteliği arttırılmalı ancak 

kadroya geçişte yapılması öngörülen sözlü sınav uygulaması iptal edilmelidir.

 

BAKANLIK HATASINI ANLADI

 

Uzman öğretmenlik ve başöğretmenlik unvanlarını mahkeme kararıyla elde edenlerin, üst mahkeme 

kararının aleyhlerine kesinleşmesi halinde, unvanlarının iptal edildiği tarihten önce yapılan ödemelerin 

geri alınmaması yönündeki düzenlemenin kanunla desteklenmesi yerinde olup sendikamızın konu 

hakkında kamuoyuyla paylaştığı görüşler, bakanlığa yazdığı yazı ve taleplerle örtüşmektedir.

 

 

BİLGİNİN PAYI YÜZDE YİRMİ Mİ OLMALI? 

 

Yurtdışında eğitim almak amacıyla gönderilecek öğrencilerin (MEB-1500) seçiminde yazılı sınavın 

yanında sözlü sınavın da yapılacak olması, sözlü sınavda, genel alan bilgi düzeyini ölçmeye yönelik 

objektif değerlendirmenin sadece %20’lik bir paya sahip olması, sözlü sınav soru ve cevaplarının 

önceden hazırlanma zorunluluğunun bulunmaması, sözlü sınavların özellikle kayıt altına alınmasına 

izin verilmeyeceğinin belirtilmesi, sözlü sınav komisyonunun sadece üç kişiden oluşması ve 

hangi unvan ve yeterliliklere sahip olacaklarının net olarak ifade edilmemiş olması gibi hususlar, 

değerlendirmelerin sübjektif olmasına ve bilimsel kriterlerin dışında yanlı öğrenci seçimlerine neden 

olacaktır.

Yurtdışına gönderilecek öğrencilerin seçiminde yazılı sınav sonuçları yeterli görülmeli veya 

sözlü sınavlar hazırlık ve uygulama süreçleri açısından objektif ve bilimsel gerekliliklere uygun 

hale getirilmelidir.

 

 

ZORLA DÖNÜŞÜME RAZI OLMAYAN ZİNCİR DERSHANELER CEZALANDIRILIYOR 

 

Dönüşüm programına dahil olacak dershanelere hazineye ait taşınmazların tahsisi hususunda aynı 

taşınmazın birden fazla istekli tarafından talep edilmesi halinde aynı ilde bir başka dershanenin şubesi 

olmaksızın faaliyet gösteren birden çok dershanenin kurucusunun bir araya gelerek kurdukları şirket 

tüzel kişiliklerinin başvuruları öncelikli değerlendirilir hükmü, sektörde daha büyük paya sahip 

grup/zincir dershaneleri devre dışı bırakarak cezalandırmaya yönelik keyfi uygulamalara zemin 

hazırlamaktadır.

 

Ayrıca dönüşüm sonucu sunulacak teşvikler ile ayrıntıları belirtilmeyen temel düzenlemelerin 

hazırlanacak yönetmeliklere havale edilmesi idarenin keyfi uygulamalarının devam edeceğinin 

işaretidir.

Yüzbinlerce insanı ilgilendiren düzenlemeler, milletin talep ve beklentileri doğrultusunda, 

hakkaniyet ilkelerine uygun olarak yapılmalıdır. 

 

 

DÖNÜŞÜM DEĞİL ANAYASA İHLALİ

 

Ortaöğretime veya yükseköğretime giriş sınavlarına hazırlık niteliğindeki öğretim faaliyetlerinin 

Bakanlık gözetiminde açılabilecek çeşitli kurslar listesinden çıkartılarak yasaklanması, Anayasamızın 

48. Maddesinde yer alan “Herkes dilediği alanda çalışma ve sözleşme haklarına sahiptir. Özel 

teşebbüsler kurmak serbesttir.” hükmü ve 42. maddesinde yer alan “Kimse, eğitim ve öğrenim

hakkından yoksun bırakılamaz”, “Eğitim ve öğretim kurumlarında sadece eğitim, öğretim, 

inceleme ve araştırma ile ilgili faaliyetler yürütülür. Bu faaliyetler her ne suretle olursa olsun 

engellenemez.” Hükümlerine aykırı olarak öğrencilerin akademik gelişimlerine katkı sunacak 

eğitimlere katılma özgürlüklerini ellerinden almaktadır. Uluslararası bilim sınavlarında ülkemizin 

akademik başarıları istenilen düzeyde değilken bu uygulama eğitimde diğer ülkelerle aramızdaki olan 

uçurumu daha da arttıracaktır.

Ayrıca bu uygulama sınav sisteminin halen devam ediyor olması, bölgesel farklılıklar ve öğretmen 

açığı gibi nedenlerle eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanamamış olması velilerin çocuklarının akademik 

düzeylerini arttırmak adına başka arayışlar içerisine girmesine neden olacak, özel derslere olan talebi 

arttıracak ve merdiven altı dershaneciliği tetikleyecektir.

 

 

Öğrenci etüt eğitim merkezlerinin on iki yaş ve altındaki öğrencilere yönelik olarak faaliyet gösterecek 

şekilde yeniden düzenlenmesi bu kurumların öğrencilerin akademik gelişimlerine katkı sunmalarından 

ziyade çalışan anne babaların çocukları için “bakımevi” şekline dönüşmesine neden olacaktır.

Eğitim hürriyeti ile teşebbüs hürriyetin engellemesi nedeniyle Anayasamız ve devlet olarak 

tarafı olduğumuz Uluslararası hukuka aykırı bu anlamsız düzenlemeden derhal vazgeçilmelidir. 

 

 

DERSHANE ÇALIŞANLARI BELİRSİZLİĞE MAHKUM EDİLİYOR

 

Özel dershanelerde çalışan personelden sadece öğretmenlerin MEB bünyesinde istihdam edilecek 

olması ve diğer personel hakkında herhangi bir öngörünün bulunmaması öğretmen dışı personelin

durumunu belirsiz kılmaktadır.

 

Bakanlık bünyesinde istihdam edilecek öğretmenlerin belirlenmesinde, 1 Temmuz 2015 tarihi 

itibariyle altı yıl dershanelerde çalışmış olmak koşulunun bulunması, özel dershanelerde söz konusu 

süreden az çalışmış olanların mağduriyetine sebep olacaktır. 

 

 

ATANMA BEKLEYEN 300 BİN KİŞİ NE OLACAK?

 

“Öğretmen İstihdam Projeksiyonları Stratejileri Projesi” ile 2023 yılına kadar olan süreçte öğretmen 

arz ve talebini izlenebilir duruma getirdiğini iddia eden Milli Eğitim Bakanlığının, halen atama 

bekleyen yaklaşık 300 bin öğretmen adayı varken dershanelerde çalışan on binlerce öğretmenin 

atamasının yapılacağını söylemesi gerçekçi görülmemektedir.

 

Ayrıca, MEB’in yaptığı sözlü sınavlardaki keyfi uygulamaların tartışıldığı bir dönemde MEB 

bünyesinde istihdam edilecek dershane öğretmenlerinin sözlü sınava tabi tutulacak olmaları, keyfi

uygulamaların artarak devam edeceği, dershanelerin zorla dönüştürülmelerine karşı çıkan kurumlarda 

çalışan öğretmenlerin MEB tarafından cezalandırılabilecekleri endişesini arttırmaktadır.

DEVLET OKULLARI ÜVEY EVLAT MI?

Dönüşüme tabi olan kurumların öğrencilerine yapılacak devlet desteğinin net olarak ifade edilmemiş 

olması sistemin sürdürebilirliğini tartışılır hale getirmektedir. Kaldı ki yıllardır devlet okullarının 

temel ihtiyaçlarının karşılanması için gerekli olan ödeneği göndermeyen bakanlığın dönüşüm 

programına tabi kurumların öğrencilerine devlet desteğini hangi kaynaktan sunacağı merak konusudur. 

 

 

TALİM VE TERBİYE KURULU DA DÖNÜŞTÜRÜLÜYOR

 

Talim ve Terbiye Kurulunun karar organı olma yetkisi elinden alınarak sadece danışma organı olarak 

düzenlenmesi, kurulun “karar organı” olma misyonunun yüklendiği genel müdürlükler arasında 

koordinasyon eksikliklerine sebep olacak ve eğitim sistemimizi olumsuz yönde etkileyecektir.

 

 

YÖNETİCİLİK SİL BAŞTAN… 

 

Okul ve Kurum Müdürleri, İl Milli Eğitim Müdürünün teklifi üzerine, Müdür Başyardımcısı ve 

Yardımcıları ise Okul veya Kurum Müdürünün inhası ve İl Milli Eğitim Müdürünün teklifi üzerine 

Vali tarafından dört yıllığına görevlendirilecek olması nedeniyle mevcut yöneticilerden bulundukları 

görevde dört yılını dolduranların derhal, dört yılını henüz doldurmayanların da bu sürenin dolmasını 

müteakip görevleri sona erecektir. Böylece halen görevde olan yöneticilerin müktesep hakları 

ellerinden alınacak ve bu durum yaklaşık 100 bin okul ve kurum yöneticisini etkileyerek eğitim 

kurumlarında büyük bir kaosa neden olacaktır. Bu durum yöneticilerin sürekli baskı altında 

tutulmasına, okul ve kurumların siyaset müessesinin vesayetine girmek zorunda kalmasına neden 

olacaktır. 

Yurtiçi veya yurtdışında, yerli veya yabancı kurum ve kuruluşlarla veya başka ülkelerle işbirliği 

anlaşması çerçevesinde kurulan ve ulusal veya uluslararası proje yürüten okul ve kurumlar, Bakan 

onayı ile proje okulu olarak seçilen ve belirli eğitim reformu ve programlan uygulanan okul ve 

kurumlar ile Bakan onayıyla doğrudan Bakanlık merkez teşkilatına bağlanan kurumlara yapılacak 

öğretmen atamalarının ve yönetici görevlendirmelerinin Bakan tarafından yapılacak olması; 

sayın bakanın istediği okulu kanunun bu maddesi kapsamına alarak, bu kurumların yönetici ve 

öğretmenlerini objektif hiçbir yeterlilik aramadan siyasi, sendikal vb. referansları dikkate alarak re’sen 

atamalar yapması bu kurumlarda çalışma barışını zedeleyerek okulları milli olmaktan çıkarıp siyasi 

kurumlar haline getirecektir.

 

 

KİŞİYE ÖZEL DÜZENLEME Mİ YAPILIYOR?

 

İl Eğitim Denetmenleri ile Bakanlık Denetçilerinin Eğitim Denetmeni unvanında birleştirilmesi ve 

tamamının Rehberlik ve Denetim Başkanlığına bağlanması olumlu bir düzenleme olmakla beraber 

aynı işi yapacak aynı unvana sahip kişilerin farklı özlük haklara sahip olması hükümetin “eşit işe eşit 

ücret” politikası ve hakkaniyet ilkeleri ile bağdaşmamaktadır. Hatta yapılan değişiklikler, denetim 

sistemini makul koşullarda bilimsel öngörülere uygun olarak düzenlemekten uzak olup, denetim

mekanizmasında kişiye özel yapılmış bir düzenleme olarak tarihe geçecektir.

 

 

HAVUZ PROBLEMİ BÜYÜYOR

 

“Milli Eğitim Bakanlığı merkez teşkilatında Talim ve Terbiye Kurulu Başkam ve Üyesi, Müsteşar 

Yardımcısı, Genel Müdür, Strateji Geliştirme Başkam, İnşaat ve Emlak Grup Başkam ve Grup 

Başkam kadrolarında bulunanlar ile Bakanlık taşra teşkilatında İl Müdürü kadrolarında bulunanların 

görevleri bu maddenin yayımı tarihinde hiçbir işleme gerek kalmaksızın sona ermesi, Talim ve 

Terbiye Kurulu Başkanı ve Üyesi, Müsteşar Yardımcısı, Genel Müdür ve Strateji Geliştirme Başkanı 

kadrolarında bulunanların bakanlık müşaviri kadrolarına, diğerleri ile şahsa bağlı Daire Başkanı, 

Şube Müdürü ve İl Müdürü kadrolarında bulunanların Eğitim Uzmanı kadrolarına halen bulundukları 

kadro dereceleriyle hiçbir işleme gerek kalmaksızın atanmış sayılmaları” düzenlemesi ile bir önceki 

Bakan Ömer DİNÇER’in marifetiyle çıkartılmış olan 652 sayılı KHK ile kıyıma uğrayan eğitim 

bürokratlarına yenileri eklenerek MEB’in hafızası bir kez daha sıfırlanacaktır.

 

Tecrübe ve birikimin zirvesinde olmalarına rağmen kendi istekleri dışında “şahsa bağlı müşavirlik 

kadrosu” adı altında “havuz problemi” olarak sistemin dışına itilmiş yüzlerce tecrübeli bürokrat varken 

bunlara ilave olarak merkez teşkilatında müsteşar dışındaki tüm bürokratların, taşra teşkilatında tüm il 

milli eğitim müdürlerinin “şahsa bağlı müşavirlik kadrosu” ile “havuza” gönderilmeleri içerik ve usul 

bakımından iyi niyetle telifi mümkün olmayan düzenlemelerdir.

 

On iki yıldır iktidarda bulunan siyasi iradenin tutarlı bir eğitim politikasının olmadığı, 

en temel konularda bile her bakan döneminde farklı uygulamaların yapılageldiği ve “bir 

bakan döneminde doğru kabul edilerek gerçekleştirilen uygulamaların bir sonraki bakan 

tarafından yanlış kabul edilip iptal edilmesi dikkate alındığında bu son uygulamanın da uzun 

ömürlü olmayacağı açıktır. Siyasi iradenin bu düzenleme ile eğitiminin problemlerine çare 

aramaktan ziyade siyasi kaygılar güttüğü, Milli Eğitim Bakanlığının uzun, orta ve kısa vadeli 

eğitim politikaları ile yönetilmesi gerekirken günü birlik ve tepkisel uygulamalarla yönetildiği 

görülmektedir. Bakanlığın görev tanımları aynı olmakla birlikte sadece unvanlarda yapılan isim 

değişiklikleri sonucu gerçekleştirdiği tasfiyeler, milletimizin hükümetin eğitim politikalarına ve 

bakanlığın iyi niyetine olan inancını yok etmektedir.

 

 

SON SÖZ…

 

Aslında burada temel sorun, anılan düzenlemelerin kimin hayrına ve neyin karşılığında 

yapıldığının net olarak açıklanamamış olmasıdır;

Niyet milletin faydası ise bunun milletten gizli ve millete rağmen yapılması mümkün değildir. 

Millete rağmen ısrar edilmesi halinde “küçük bir müdahalenin birkaç nesli ilgilendirdiği” 

eğitime yapılan usulsüz müdahalelerle ülkemizin yarınları “başarısızlığa”, “yokluğa” mahkum 

edilmiş olacaktır.

 

 

Aktif Eğitim-Sen olarak milletin vekillerini milletin menfaatlerini koruma, talep ve 

beklentilerini karşılama konusunda göreve davet ediyoruz.

AKTİF EĞİTİMCİLER SENDİKASI




Son Güncelleme: 09.03.2014 01:32
Yorumlar
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.