03 Haziran 2015 Çarşamba 16:32
Zirve Yayınevi cinayetleri davasında 8 yıl geride kaldı (1)

Malatya'da 18 Nisan 2007'de Zirve Yayınevinde çalışan Alman uyruklu Tilman Ekkehart Geske ile Necati Aydın ve Uğur Yüksel'in boğazlarının kesilerek öldürülmesine ilişkin dava 8 yıldır devam ediyor.

 AA muhabirinin derlediği bilgilere göre, Malatya'da Niyaz-i Mısri Mahallesi Ağbaba İşhanı'nın üçüncü katındaki Zirve Yayınevinde 18 Nisan 2007'de saat 13.00 sıralarında düzenlenen saldırıda 3 kişinin katledilmesi, yakın tarihin en çok yankı bulan olaylarından biri oldu.

Sivil toplum örgütlerinin ve siyasilerin büyük tepki gösterdiği cinayetlerin ardından açılan ve 8 yıldır süren davada yargılananlarla ilgili iddialar ve verilen ifadeler uzun süre tartışıldı.

Cinayetlerden sonra olay yerinde yakalanan 5 zanlının "özel yetkili mahkemeler" olarak bilinen ağır ceza mahkemelerinin kaldırılmasına ilişkin düzenlemeden sonra tutukluluk süresinin 5 yıla indirilmesi nedeniyle 7 Mart 2014'te adli kontrol kararı ve elektronik kelepçe şartıyla tahliye edilmesi, davanın önemli aşamalarından birini oluşturdu.

Sanıkların duruşmalarda dile getirdiği, Paralel Devlet Yapılanması'nın yargılama sürecini etkileyerek sahte deliller oluşturduğu iddiaları dikkatleri tekrar davaya çekti. 

Hem sanıkların hem de öldürülenlerin yakınlarının tepkilerine neden olan 8 yıllık süreçte 104 duruşma yapıldı. 

- Zirve cinayetlerinin failleri olay yerinde yakalanmıştı 

Cinayetlerin işlendiği gün yayınevine giden polisler, zanlılar Salih Gürler, Cuma Özdemir, Hamit Çeker ve Abuzer Yıldırım'ı olay yerinde yakalamıştı.

Yayınevinin penceresinden kaçmak isterken düşerek yaralandığı belirtilen Emre Günaydın ise kaldırıldığı İnönü Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezinde tedavi edildikten sonra çıkarıldığı mahkemece tutuklanmıştı.

Günaydın'ın 2 yıl sonra cezaevinde cumhuriyet savcısına ifade vererek, kendisini Varol Bülent Aral'ın azmettirdiğini öne sürmesi üzerine Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesi, 4 Şubat 2009'da "terör örgütü yöneticisi olmak'', ''örgüt faaliyetleri çerçevesinde birden fazla şahsın öldürülmesi'', ''yağmaya teşebbüs suçuna azmettirmek'', ''birden fazla kişiyi hürriyetinden engellemek'' suçlaması ve delilleri karartma ihtimaline karşı Aral'ın tutuklanmasına karar vermişti. 

Aral'ın ifadelerinde adı geçen Hüseyin Yelki, duruşmada tanık olarak dinlenmiş, sorgusunun ardından çıkarıldığı Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesince 9 Şubat 2009'da azmettirici olduğu iddiasıyla tutuklanmıştı. 22 Mayıs 2009'da Yelki'nin, 20 Ağustos 2009'da Varol Bülent Aral'ın tutuksuz yargılanmak üzere tahliye edildiği davanın 15 Ekim 2010 tarihli 29. duruşmasında ise Aral, mahkemenin talebi üzerine yeniden tutuklanmıştı. 

- Emekli Orgeneral Tolon da sanık olarak gösterilmişti

Dava kapsamında Malatya özel yetkili cumhuriyet savcısı tarafından hazırlanan ve 22 Haziran 2012'de kabul edilen 19 sanıklı ikinci iddianamede, emekli Orgeneral Hurşit Tolon, eski Malatya Jandarma Alay Komutanı emekli Albay Mehmet Ülger ve binbaşı Haydar Yeşil'in yanı sıra astsubay Abdullah Atılgan, uzman çavuşlar Murat Göktürk, Mehmet Çolak, Adem Gedik ve Adil Akçay, İnönü Üniversitesi öğretim görevlisi Ruhi Abat ile Levent Ercan Gelegen, Aykut Saka, İlker Çınar ve yargılanmalarına devam edilen Emre Günaydın, Abuzer Yıldırım, Salih Gürler, Cuma Özdemir, Hamit Çeker, Varol Bülent Aral, Hüseyin Yelki de sanık olarak gösterilmişti. 

Emekli Orgeneral Tolon'un Genelkurmay Başkanlığı Genel Sekreterliği görevini yürüttüğü 1993 yılında, TSK içerisinde Türkiye Ulusal Stratejiler ve Harekat Dairesi (TUSHAD) isimli gizli bir yapılanmayı, Ergenekon terör örgütünün talimatları doğrultusunda, bu örgüte bağlı kurarak faaliyete geçirdiği savunulan iddianamede, Tolon, Ülger ve Yeşil, ''silahlı terör örgütünü yönetme'', ''Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme'', ''tasarlayarak kasten öldürmeye azmettirme'', ''kişiyi hürriyetinden yoksun kılmaya azmettirme'', ''konut dokunulmazlığını ihlale azmettirme'', ''nitelikli yağmaya teşebbüse azmettirme'', ''resmi belgede sahtecilik'' ve ''haberleşmenin gizliliğini ihlal'' ile suçlanmış, 3 sanık için, 2 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istenmişti.

Diğer sanıklar için ise ''silahlı terör örgütüne üye olma'', ''Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya ve görevini yapmasına engellemeye teşebbüs etme''nin de arasında bulunduğu suçlar kapsamında, ağırlaştırılmış müebbet hapse varan cezalar talep edilmişti.

Sanıklardan İlker Çınar'ın gönüllü olarak örgütten ayrıldığı belirtilen iddianamede, ''Zirve Yayınevi ile ilgili tüm bildiklerini samimi şekilde, pişmanlık duyarak anlatması nedeniyle, hakkında TCK'nın ilgili maddeleri uyarınca etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanması'' istenmişti. 

İddianamede, ''Örgütün nihai amacının, sürekli iç çatışma, kaos, komşu ülkeleri ile düşman, dünyaya kapalı, Avrupa Birliği ve insan haklarına karşı, ekonomik kriz, iç etnik çatışmalar ve naylon terör örgütleri ile uğraşan ve ekonomik yönden zayıf bir devlet imajı oluşturmaya çalışmak olduğu anlaşılmıştır'' iddialarına yer verilmişti. 

- Duruşmalarda öne çıkan savunmalar

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinden gönderilen ''İnternet Andıcı'' ve ''İrtica ile Mücadele Eylem Planı'' davalarının dosyaları da Zirve Yayınevi dava dosyasına eklenirken, 19 sanıklı yargılama sürecinde bazı savunmalar akıllarda kaldı. 

Olay yerinde yakalanan sanıklardan Abuzer Yıldırım'ın içeceklerine ilaç katılmış olabileceğini, olay günü robot gibi olduklarını ve sanık Emre Günaydın'ın kendilerine ne derse onu yaptıklarını öne sürmüş, Emre Günaydın da ''5 arkadaş, 5 tane saf genç bir araya geldik. Kendi kendimizi gaza getirdik, gittik ve olayı gerçekleştirdik'' iddiasında bulunmuştu.  

İkinci iddianamede beyanlarına yer verilen davanın "Deniz Uygar" isimli gizli tanığı İlker Çınar'ın kimliği deşifre olmuş, Çınar, TUSHAD isimli örgütün devlet bağlantılı olmadığını öğrendiğinde açıklama yapma gereği duyduğunu iddia ederek, azınlık ve Hristiyanlara yönelik bütün saldırıların arkasında bu yapının olduğunu savunmuştu. 

TUSHAD'ın "Ergenekon terör örgütünün" gizli bir yapılanması olduğunu ileri süren Çınar, Zirve Yayınevi cinayetlerini kastederek, "Bir papaz, bir albay, bir akademisyeni bir araya getiren ideal nedir? İşte bu örgüttür" ifadelerini kullanmıştı.

- "İğrenç katliamla en küçük bağlantım olmadı"

TUSHAD'ın yöneticisi olduğu iddiasıyla yargılanan emekli Orgeneral Tolon da kendisiyle ilgili tüm suçlamaların iftira olduğunu iddia etti. 

Tolon, 12 Kasım 2012'deki duruşmada, İnönü Üniversitesinde dönemin Rektörü Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu'nun bir ay öncesinden kendisini davet ettiği ve konuşmacı olarak katıldığı konferansın, Zirve Yayınevi cinayetleriyle aynı güne denk gelmesi nedeniyle mahkeme karşısında olduğunu belirterek, salonda bulunan ve iddianamede adı geçen hiçbir sanığı tanımadığını, dolaylı ya da doğrudan irtibatının olmadığını söylemişti.

''TUSHAD isimli bir kuruluş yoktur ve hiçbir zaman olmamıştır'' diyen Tolon, bunların davanın hem gizli tanığı hem de sanığı olan İlker Çınar'ın iftiraları olduğunu öne sürmüştü. 

- Çınar'ın TSK'dan ilişiği kesilmişti

Soyut iddialarla olayın azmettiricisi gibi sözde sanık konumuna getirildiğini öne süren Tolon, gizli tanık olarak ifade veren İlker Çınar'ın Türk Silahlı Kuvvetlerinde (TSK) göreve başlamasından kısa bir süre sonra alkollü olarak mesaiye geldiği için cezalandırıldığını, daha sonra da firar suçundan 5 ay hapis cezasına çarptırıldığını, disiplinsiz davranışları dolayısıyla da sözleşmesi feshedilerek TSK'yla ilişkisinin kesildiğini ifade etmişti.

Hurşit Tolon, iddianamede, kendisi üzerinden Genelkurmay Başkanlığı ile Özel Kuvvetler Komutanlığına devlet ciddiyetiyle bağdaşmayan suçlamalar yöneltildiğini ileri sürerek, TSK'nın itibarsızlaştırılmaya çalışıldığını savunmuştu. 

Ayrıca böyle bir kuruluşun 14 yıl kimsenin haberi olmadan bir kişi tarafından yönetilmesine imkan  bulunmadığını iddia eden Tolon, İlker Çınar'ın soyut iddiası dışında TUSHAD ile ilgili hiçbir kanıtın olmadığını öne sürmüştü. 

- "Demokrasiye saygılıyım, darbelere karşıyım"

Zirve cinayetlerinin gerçekleştirildiği dönemde Malatya İl Jandarma Alay Komutanı olan Mehmet Ülger de kin ve nefretle beslenen bir itibarsızlaştırmaya maruz kaldığını ileri sürmüştü. 

Ailesi 1980 ihtilalinden en çok zarar gören insanlardan biri olduğunu belirten Ülger, ''Demokrasiye saygılıyım, darbelere karşıyım. Görevim boyunca hükümetin emirlerini yerine getirdim. Hükümetin aleyhinde bir eylem olacağını hissetsem ilk önce ben karşı çıkarım. Kanunlardan ve Allah'tan korkarım. Vicdan sahibi bir insanım. Bununla birlikte sözde TUSHAD adlı örgütte aktif görev aldığım iddia ediliyor. Genelkurmay Başkanlığı bu sözde örgütün olmadığını açıkladığı halde İlker Çınar'ın aleyhimdeki ifadelerini delil kabul eden iddia makamı subjektif yorumlarda bulunuyor'' demişti. 

- "Önceden haberim olsaydı hayatımı ortaya koyardım"

İnönü Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim görevlisi Ruhi Abat da savunmalarında misyonerlikle ilgili araştırmalarının olduğunu kabul ederek, ''Evet ben araştırmalar yaptım. Yapmaya da devam edeceğim. Ben kodese tıkıldım. Ailemin, küçük kızımın yanından derdest edilerek hapse atıldım. Zirve Yayınevi cinayetinden haberim olsaydı, hayatımı ortaya koyar yine de bu çocukların bu yanlışı yapmasına izin vermezdim'' ifadesini kullanmıştı. 

''Bu dava uluslararası bir dava. Bir ilahiyatçının evini basıp arşivlere el koymak demokratik bir ülkede olabilecek bir şey mi?'' diye soran Abat, cinayetlere ilişkin önceden hiçbir bilgisinin olmadığını savunarak, üzerine atılı suçlamalara ''Şu çocukların cinayetleri işleyeceklerinden zerre kadar bilgim olsaydı, kesinlikle önler, gerekirse kendimi feda ederdim. Cinayetlerde zerre kadar parmağım varsa ölümüm en az maktullerinki kadar kötü olsun'' diye yanıt vermişti. 

- İddianame için "Paralel Yapı'yı anlama kılavuzu" benzetmesi

Silivri Cezaevi'nde 1,5 yıl neyle suçlandığını bilmeden kaldığını belirten Abat, bu süreçte 5 kez kalp krizi geçirdiğini ifade etmişti. 

1998 yılında akademik bir dergide yayınlanan "Dinler Arası Diyalog Söyleminin Tartışma Noktaları" makalesi dolayısıyla hedef olduğunu ileri süren Abat, dava kapsamında düzenlenen ek iddianamenin "Paralel Yapı'yı anlama kılavuzu" olduğunu öne sürmüştü. 

Delillerin "içerisine Paralel Yapı'nın kaçmadığı bir devlet kurumu" tarafından incelenmesi talebinde bulunan Abat, Zirve Yayınevi davasının "devletin başına çuval geçirmenin yol haritası" olduğunu öne sürmüştü. Abat, "Paralel bir örgütle karşı karşıyayız. Bu, altı ibadet, ortası ticaret üstü ihanet içerisinde olan bir örgüttür. Paralel Devlet Yapılanması'nın kozmik odası aranırsa o zaman bu cinayet çözülür. Bu davayı uzatanlar sahte tanık geçidine çevirenlerdir. Gaspçısı, uyuşturucu tüccarı hepsi bu davada tanık oldu. Bu hak hukuk davası değil, algı davasıdır" iddialarını dile getirmişti. 

(Sürecek)

Son Güncelleme: 03.06.2015 16:32
Yorumlar
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.